Mecidiyeköy Likör Fabrikası
Likör ve kanyak üretiminin devlet eliyle yapılmasına yönelik girişimler 1930 yılında başlar. Dönemin gazetelerinde İstanbul’da bir fabrikanın yapılacağı haberlerinin ardından 12 Nisan 1930 günü ihale yapılacağı ilan edilir. Hala katılımcıların istenen şartların yerine getirmemesinden dolayı 5 Mayıs günü tekrarlanarak gerçekleşir.
Yapının tamamlandığı ve faaliyete başladığı ise 27 Nisan 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde kapsamlı bir haber olarak duyurulur:
“Şişli Büyükdere şosesinin sağ tarafında asri mimarinin bir numunesi şeklinde yeni ve güzel bir bina yükseldi. Harici manzarası itibariyle bir fabrikadan ziyade zarif ve modern bir gazinoya benzeyen ve oradan gelip geçenlerin nazari takdirini celbeden bu bina Müskirat İnhisar İdaresinin yeni yaptırdığı likör ve konyak fabrikasıdır. Bu fabrika, yalnız harici manzarası itibariyle yeni, güzel ve asri değildir, tertibatı, makineleri itibariyle de dünyanın en modern ve en mükemmel likör ve konyak fabrikasıdır. Fabrika binası çok güzide bir mühendis olduğunu, İspanya da yapılan beynelmilel bir liman müsabakasında çok iyi bir mevki kazanmak suretiyle ispat etmiş olan Mustafa beyin nezareti altında yapılmıştır.
Görüldüğü gibi, bu haberde yapının o dönemde de ünlü olan asıl tasarımcısının adı geçmez. Sözü edilen Mustafa Bey ise, gazetede ayrıca resmi de basılarak fabrikayı yapan mühendis olarak tanıtılmaktadır. Adı geçen kişi, Hendese-i Mülkiye’den (sonra ki İstanbul Teknik Üniversitesi) 1900 yılında mezun olup, Barselona Limanı inşaatı milletlerarası proje yarışmasında ikincilik kazanan Mustafa Kazaz’dır (1879-1946) (1). Mühendis Mektebi’nde ders vermekle birlikte, uygulamaya daha yakın olduğu anlaşılan Mustafa Bey’in bir ara İnhisarlar İdaresi’nin İnşaat Müdürlüğü’nü yaptığı bilgisi bulunmakla birlikte, kendisi en azından bu dönemde serbest çalışmakta ve büyük olasılıkla ihaleyi kazanan müteahhit olmalıdır.
Yapının mimari özelliklerine vurgu yapılsa da mimarı hakkında hiçbir bilgiye yer verilmemesi dikkat çekicidir. Robert (Rob) Mallet-Stevens’in bu tasarımı yapabilmesi belki de “Makineler, Müskirat İnhisar Umumi Müdürü Asım Beyin mütehassıs bir heyetle beraber Avrupa’da yaptığı tetkikat neticesinde fabrikalara ısmarlanmış olup hepsi en son sistemdir.” diye anlatılan öykünün bir diğer boyutudur. Fransız uzmanlar, makineler ve bu üretim sürecini binaya dönüştürecek mimari tasarım, sözü edilen seyahatteki görüşmeler sırasında anlaşma yapılan Fransız Şirket tarafından belirlenmiş olmalıdır. (Bknz. Tekel Albüm Fotoğraflan) Öte yandan, “L’Architecture d’aujourd’hui”de sözü edilen Türk Mühendis Galip ise 1913 yılında Mühendis Mektebi mezunu ve 1930’da İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar ve Köprüler Başmühendisi olan Ali Galip Alnar’dır (2) isminin vurgulanması, mimari projenin mühendislik çözümleri ve uygulama kararlarının onun tarafından gerçekleştirilmiş olmasını akla getirmektedir. Kendisinin Mühendis Mektebi’nde betonarme hocası olduğu ve Ankara ‘da ki İş bankası Genel Müdürlüğü Binasının da betonarme projesini hazırladığı bilinir(3).
Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası’nda 1931 yılında baş1ayan likör ve kanyak üretimine 1 Eylül 2000 tarihinden itibaren Bilecik’te açılan yeni fabrikada devam edilmiştir. Bu taşınmayla birlikte, sonraki iki yıl içinde yapıda ciddi değişiklikler meydana gelmiştir. Öncelikle yapının üretime yönelik tüm teknik donanımı sökülmüştür. Ardından, özelleştirme idaresinin kullanımında ofis olarak işlevlendirilmesine uygun olacak müdahaleler yapılarak, mimari bünyesinde önemli kayıplara neden olunmuştur. Bu arada 90’lı yılların başında Erken Cumhuriyet dönemi sanayi yapılarının birer birer üretimlerini durdurması ve işlevsizleşmeleri nedeniyle, korunmalarına yönelik tartışmalar da başlamıştır.
Bu süreç Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası için on yılı bulmuştur. Sonuçta, DoCoMoMo Türkiye çalışma Grubu’nun çabaları ve İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 02.06.2006 gün ve 345 sayılı kararı ile yapının korunması gerekli kültür varlığı olarak ilan edilmesi mümkün olmuştur. Ancak, söz konusu karar öncesinde yeniden kapsamlı bir müdahale geçiren yapı 2006 yılı sonunda Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Hizmet Binası olarak kullanılmaya başlanmıştır.
İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 02.04.2008 gün ve 1686 sayılı kararı ile rölöve ve restitüsyonu uygun bulunan Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası’nın giriş pavyonu da tescil edilerek restitüsyonu onaylanmış, restorasyon ve rekonstrüksiyon projelerinin hazırlanması istenmiştir.
Üçüncü başlık ise yapının üretim donatılarıdır. Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası’nın üretim donatılan olmadan restitüsyonu yapılması uygun olmayacaktır. Ayrıca, aynı bakış açısının restorasyon çalışmasına da aktarılması yapının sadece modernist kimliğinin değil aynı zamanda bir endüstri mirası olduğunun hatırlanması açısından da önemlidir. “ispirto ve ispirtolu içkiler İnhisarı İdaresi tarafından İnhisarı hazırlatılmış olan Likör ve Konyak Fabrikası’nın 1930’1u yıllara ait fotoğraflarından faydalanılmış ve özellikle galerili kısımda bulunan ekipmanın yerine iadesinin gerçekleştirilmesi amacıyla itinayla tespit edilerek çözüme aktarılmıştır.
Aşağıdaki başlıklar altında restitüsyon projesinde yapılan revizyonlar özetlenmektedir:
ÜRETİM DONATILARI: Tüm kat planlarının restitüsyonunda üretim donatıları özgün durumu belgeleyen fotoğraflardan yararlanılarak çizilmiştir.
GİRİŞ PLATFORMU: Kuzey cephesinde yer alan ana giriş platformundaki çiçeklikler ve korkuluklar eski fotoğraf albümünde görüldüğü şekilde; merdiven kenarlarında çiçeklikler, geniş sahanlıkta ise korkuluk olarak yer almaktadır.
BÖLÜCÜ DUVARLAR: Fabrika yapısının batı kanadında kuzeyden üçüncü aks üzerinde bölücü duvar bulunmamaktadır. Ayrıca yapı içerisindeki diğer bölücü duvarlar içerisindeki geçiler restitüsyon revizyon çizimindeki gibi değiştirilmiştir.
ANA GİRİŞ KAPISI: Yapıya giriş rüzgârlıklı çift kapıdan oluşan bir sistemle sağlanmaktadır. Gerek eski fotoğraflarda, gerekse mimarinin yayınlanmış çizimlerinde bu kısım açıkça görülmektedir.
KAZAN DAİRESİ PENCERELERİ: Yapının güney kısmında yer alan kazan dairesi bölümünde üst katta yer alan pencereler restitüsyon revizyon çizimindeki gibi değiştirilmiştir.
TERAS ÇIKISLARI: Asma kattan terasa açılan kapıların önündeki basamaklar kaldırılmıştır, bu kısımda yapılacak söküm çalışması sonucunda basamakların yapılıp yapılmaması belirlenecektir.
ORTA BLOKTA SON KATA ÇIKAN MERDİVEN: Onaylı projede simetrik olarak düzenlenmiş merdivenin sadece doğu taraftakinin özgün olduğu dönem fotoğraflarından saptanmış olduğundan, bu doğrultuda değişiklik yapılmıştır.
GALERİ-DUVAR-CAM TUĞLA TONOZ: ikinci katta cam tuğlalı tonoza bakan kısımda, cam tuğla, yağmur oluğu ve iç kısmı dışarıya kapatan bir duvardan oluşan detay bulunmaktadır. Onaylı restitüsyon projesinde sadece özgün çizim dikkate alınmıştır. Oysa kokulu otlar, kabukların depolanması, meyve/meyve kabuğu kurutma gibi amaçlarla kullanılan bu kesim belli ki ilk yapımından itibaren tonoz tarafına örülen duvarla tamamen kapalı bir mekân olarak kullanılmıştır. Bu duvarların yapılan raspa sonrasında özgün duvarlardakilerle aynı nitelikte dolu tuğla ile örüldüğü görüldüğünden restitüsyon revizyon önerisi bu detay doğrultusunda değiştirilmiş ve ayrıntılı bir şekilde değiştirilerek restorasyon projesine de yansıtılmıştır.
ÇATI PLANI: Yapı özgün çizimlerindeki gibi teras çatılı ve galerili kısım üzeri cam tuğla örtülü olmak üzere restitüsyon revizyon çizimine yansıtılmıştır. Özellikle tonozun yükseltilmesi ile boşluğa bakan kesimlerin hem yüz hale getirilmesi için örülen delikli tuğla yeni duvarlar kaldırılarak yukarıda sözü edilen ve tonoz üzerinden suyu toplayacak dere detayı-iniş borusu ilişkileri çözümlenmiştir.
Bir taşınmazın korunacak kültür varlığı statüsü kazanması için geçirilmesi gereken su asamalar koruma mevzuatımızda tanımlanmıştır: Tespit etme ve önerme, tescil edilerek statünün onaylaması ve kayıt altına alma aşamaları. Bu statüyü kazandıktan sonra bu kez nasıl korunacağına ilişkin temel kurallar ulusal ve uluslararası ölçekteki teamül ve teknikler çerçevesinde bulunur.
Cumhuriyet dönemi ve modern mimarlık ürünlerinin, günümüze yakın yıllarda tasarlanmaları ve inşa edilmelerinden dolayı, korunma statüsünü kazanmaları daha zor olabilmektedir. Cumhuriyetin modern yapılan da sonuçta kültür varlığıdır ve bu yapıtlar toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamını mekâna yansıtmaları nedeniyle belge değeri taşırlar. Ancak, sadece toplumsal algıda değil koruma alanında da yaklaşımların ortaklığından söz edilemez. Modern mimarlık ürünleri tasarlandıkları dönemin ve onu tasarlayan mimarın, tasarımın gerçekleştirildiği toplumun anlayış, gereksinme ve ilişkilerinin somut göstergeleri olarak, ait oldukları dönemin resmini verirler. Bu yapıtlar, tarihsel değer baslığı altında modernizmin simgesi olmak, modernist estetiğin önde gelen ifadelerini oluşturmak ya da bir dönemi temsil etmek tanımlarıyla kültür varlığı olarak ilan edilirler.
Kuşkusuz, modern mimarlık yapıtı, mimarının tasarım anlayışına bağlı özel ve özgün yaklaşımlar sunar. Kültür varlığı olarak tanımlanan tasarım ürünü her yapıtta, bundan dolayı da bilimsel ve kültürel açıdan özgünlük değeri vardır. Ancak bu yapılar için, özellikle de Türkiye gibi kendi özel modernlik koşulları olan bir ülkede, özgünlük kavramı geleneksel yapılara göre daha karmaşıktır.
Kentsel belleğin bir parçası olarak, simge değeri, teklik ve enderlik değerlerine de sahip olan bu yapıların kimlik değerleri olarak, önemli bir mimari tasarımı olması ve dönemin tasarım anlayışını yansıtmasının yanı sıra, özgün detaylarının bulunması da beklenir. Söz konusu yapıların çevresiyle ilişkilerini, tasarımını, işlevini ve teknolojisini özgünlük değeri bağlamında ele aldığımızda, bütünlüğün korunmuş olma hali gibi ideal durumlarla karşılaşmak Türkiye’de her zaman mümkün olmayabilmektedir. 20.yuzyılda inşa edilmiş bir mimari yapıt olarak “Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası’nın korunmasının genel ilkeleri” ve “yaşamını bir kültür varlığı olarak sürdürmesini istediğimiz değerleri nelerdir” sorularının tartışılması bu kapsamda ele almak zorundadır.
Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası 1930 yılında tamamlandığında çevresindeki kır kahveleri ve birkaç konak dışında tümüyle dutluk bir arazinin çerisindeydi (8). Kuruluş yıllarında 48.000 m2lik bir alana sahip olan tesis 1.850 m2lik bir ana üretim yapısı ve 120 m2lik yönetim yapısıyla toplam 1.980 m21ik kapalı alana sahipti. 1960’lı yıllarda Ali Sami Yen Stadyumu ve çevre yolunun yapılması için yaklaşık 13.000 m2 Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü’ne 11.000 m21ik alansa Karayolları Bölge Müdürlüğü’ne verildi. Bu kayıplar sonrası kalan alan yaklaşık olarak 23.700 m2dir (9).çevresindeki tüm değişikliklere rağmen binanın önünde yola kadar olan kesimi hala “yeşil alan” olarak kalmayı başarmıştır. Kuşkusuz, kent içinde artık eskisi kadar büyük olmasa da anlamlı bir bütün oluşturabilen bu türden alanların varlığını sürdürmesi gereklidir. Dolayısıyla İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Birliği Kurulu 02.04.2008 gün ve 1686 sayılı karan ile “kent dokusunu tamamlayan, kent imajına etkisi olan grup ağaçlar” tescil edilmiştir.
Fabrikanın açıldığı yıllara ait fotoğraf albümünde bina ile birlikte tasarlanmış çevreye ilişkin ipuçları da bulunmaktadır. Kamu yapısı olsa da kamuya açık bir alan olmayan “bahçe”, 1946 tarihli hava fotoğraflarından da izlenildiği üzere fabrika ile yol arasında uzanan kesimdir. Parselin arka kesiminin tanımlı hale gelişinin 1960’11 yılları bulduğu görülmektedir. Boğaziçi Köprüsü’nün bağlantı viyadüğünün yapımı Fabrika’nın Şişli Büyükdere Caddesi ile ilişkisini olumsuz yönde etkilemekle kalmamış, aynı zamanda Mallet-Stevens’in özgün tasarımının bir parçası olan “Giriş Pavyonu” yapısının da kaybedilmesine neden olmuştur. Bu durum zaten yaya girişi olarak yapının simetri ekseninde geniş bir alle olarak tasarlanmış olan yolun vurgusunu artırmıştır.